Merhum Yaşar Erdinç’in krizlerin belgesel romanı olarak adlandırdığı ve 2001 krizi dahil dünyadaki belli başlı krizleri romansı bir kurgu ile incelediği; benim de çok beğendiğim Para Harekatı isimli kitabından ilgimi çeken kısımları paylaştım. Umarım faydalı olur. Mekanı cennet olsun.
Bay Tutumlu
Çok ilginç bir şekilde başlamıştı seminer. Demek ki ekonomik sistem, ayakları sürekli yükselip alçalan bir masaydı. Fakat hangi ayaklar üzerine oturuyordu? Sınıfın soru soran bakışlarına cevap olacak şekilde devam etti Serhat Hoca. Özetlersek, masa üzerinde bir top var ve bu masanın ayakları aşağı yukarı oynadıkça adeta rodeo atı gibi hareket ediyor. Yöneticiler, aldığı önlemlerle, masanın eğimini değiştirmeye çalışarak topun yere düşmesini önlüyor…
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 38-38
Ekonomi masasının ilk ayağı kamu kesimi’dir. Kamu kesiminin dengede olması; kamu harcamaları ve gelirlerinin eşit olması demektir. Kamunun gelirleri ve giderleri arasındaki fark kamu dengesi, dar anlamda ise bütçe dengesi olarak adlandırılır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 39-39
Hocam bize okulda enflasyonun bir başka sebebi daha olduğunu öğrettiler. Maliyet enflasyonu diye bir şey var. Malınıza olan talep artmasa bile, o malı üretmek için kullandığınız girdilerin fiyatları artınca da enflasyon olmuyor mu?
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 42-42
İşte arkadaşlar, ekonomi masasının reel kesim ayağında enflasyon ve üretim yani büyüme beklentileri önemli iki parametre olarak karşımıza çıkıyor. Ne zaman enflasyon ve üretim miktarına ilişkin beklentiler değişmeye başlarsa masanın bu ayağı uzayıp kısalıyor. Eğer hedeflenen enflasyondan sapma olacağı ve enflasyonun yükseleceği öngörülürse bu ayak uzuyor, aksi halde kısalıyor. Eğer üretim daha da artacaksa sistem bundan olumlu etkileniyor.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 44-44
Dolayısıyla bir ülke kazandığından fazlasını tüketiyorsa, cari açık ortaya çıkar. Yani cari açık ülkedeki tasarruf açığına ve yıllık bazda dış borçlanmaya eşittir. Bu açığı yabancı ülkelerden bulduğunuz para ile finanse edersiniz. Bir bakıma diğer ülkelerdeki insanlar tasarruf eder ve siz bu tasarrufları kullanırsınız. Cari açık süreklilik arz edemez. Yani birileri sürekli olarak sizin tüketim ve harcamanızı finanse etmez. Bu yüzden cari açığın, gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 6–7 düzeyine geldiğinde riskiniz artmış oluyor.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 48-48
Tuncer Bey olayı kavramıştı. Bir ülke cari açık verse bile eğer dışarıdan döviz yağıyorsa sorun yoktu. Bu döviz ülkeye geliyor, finansal piyasalarda bozduruluyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 50-50
Finansal piyasaların istikrarı neye bağlı hocam? Yani faiz ve kur ne zaman durulur ve kararlı hale gelir?” “Çok güzel bir soru Hülya. Aslında ekonominin diğer ayaklarındaki istikrara bağlıdır. Karşılıklı bir etkileşim vardır. Reel ekonomi ayağında eğer enflasyon yüksek ve dalgalı ise, reel kesim önünü göremeyecek ve yatırımlarını düşürecektir. Yüksek ve dalgalı enflasyona karşılık olarak, finansal piyasalar da aşırı dalgalı olacaktır. Yani faiz ve kur bir aşağı bir yukarı oynayacak ve faizleri etkileyecektir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 55-55
Enflasyonu tahmin etmek ne kadar zorlaşırsa yatırımcılar beklenen enflasyon rakamının üzerine bu riski de eklerler. Eğer finansal piyasalarda faizler de yüksek oranda dalgalanıyorsa, üreten kesim yani reel ekonomi, daha önce anlattığımız gibi maliyetlerini belirlemekte zorlanacağı için bundan olumsuz etkilenecektir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 56-56
Aslında bir ekonomik sistemin işleyiş mekanizması ile vücut sisteminin işleyişi arasında pek çok açıdan benzerlikler vardır. Bu sistemde finansal piyasalar kalbi temsil ediyor. Nasıl ki, kalp toplardamarlar vasıtasıyla kanı topluyor ve vücudun en ücra köşesindeki hücrelere gönderiyorsa, finansal piyasalar da ekonominin kanı olan fonları yani paraları topluyor ve buna ihtiyaç duyan bütün kesimlere gönderiyor. İnsan vücudu enerji üreten bir mekanizmadır. Üretim, en küçük birimler olan işletmelerde gerçekleşir, vücudumuz da ihtiyaç duyulan enerjiyi hücrelerinde gerçekleştiriyor. Bu anlamda işletmeler hücreler gibidir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 60-60
Ben de tam bu noktaya gelmiştim. Kamu kesimi, vücutta beynin fonksiyonunu yerine getirir. Beyin emirler yağdırır, kuralları koyar, denetler ve üretir. Bir an için kamu kesiminin bütün fonksiyonlarını durdurduğumuzu varsayalım. Örneğin belediye otobüsleri çalışmıyor, elektrikler kesik, sular akmıyor, devlet memurları yerlerinde yok ve bütün devlet daireleri, okullar, kamu kuruluşları kapalı. Merkez bankası işlevini görmüyor, bu nedenle bankalar kapalı. Nasıl bir ortam olacağını düşünebiliyor musunuz? İşte Arjantin’de olan buydu. Kamu kesimine iç ve dış finansal piyasalardan kan gitmedi, borçlarını ödemek için en yüksek faizlerden bile yeni fon bulamadılar. Ekonominin kan oluşturma ve kan pompalama mekanizması durmuştu. Dolayısıyla Arjantin borçlarını ödeyemedi. Sonuç olarak beyin hücreleri ölmeye başladı. Buna ‘default olmak’ diyoruz. Bir bakıma ekonomi komaya girmiş oluyor.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 62-62
“En son nerde kalmıştık? Türkiye’nin 2001 krizinden bahsediyordum. Ülkemize baktığımızda ise, durum oldukça ilginç görünüyor. 2001 krizi öncesinde ve sonrasında kamu kesiminin har vurup harman savurma politikası yüzünden devlet borçları hızla arttı. Adeta beyindeki bir tümör gibi hızla büyüdü. Kalbin gönderdiği kanı, sürekli bu tümör emiyor ve beynin diğer fonksiyonlarını yani eğitim, sağlık ve yatırımı cılız bırakıyordu. Bu nedenle vücudun diğer üretici bölümlerine giden kan akışı da zayıfladı. Kriz sonrasında bankaların batışları ve kamu bankalarının zararları, borcun üzerine 50 milyar dolarlık bir yük daha bindirdi ve tümör hızla büyüdü. Bu tümörü almanın iki yolu vardı. Ya cerrahi müdahale yani konsolidasyon (borçların ertelenmesi) ya da ilaçla müdahale, yani mali disipline önem veren sıkı bir ekonomik program uygulanması gerekiyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 63-63
Gelelim reel kesime. Karaciğer, kas ve iskelet sistemini reel kesime benzetebiliriz. Bir bakıma karaciğer reel kesimin merkezi, ya da imalat sanayisidir. Kan ve enzimler burada yapılır. Eğer karaciğer yeni kan üretemezse, kalp vücuda kan pompalasa bile, yeterli kan üretilmediği veya kanın kalitesi düşük olduğu için vücut zayıf ve güçsüz düşebilir. Her bir hücre, yani büyük-küçük her işletme müthiş bir rekabet ortamı içinde üretimlerini devam ettirmek durumundalar. Bir işletmenin faaliyetinin sağlıklı devam etmesi için en önemli unsur, yeni kan yapılması ve bu kanın da vücuda dağılmasıdır. Yani fon ve nakit akımıdır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 64-64
Bu açıdan bakıldığında enflasyon vücuttaki ateşe benzer. Eğer enflasyon kontrolden çıkmış ve yüksekse, ekonomi güçsüz düşer ve çalışamaz duruma gelebilir. İşletmeler de yüksek enflasyonda halsiz ve güçsüz düşerler. Çünkü önlerini göremezler, karları ve sermayeleri erir. Yani üretilen enerji heba olur. İşte bu yüzden para politikasının uygulayıcısı ve tek sorumlusu olan kurum, özerk merkez bankasıdır. Merkez bankalarının en önemli hedefi düşük enflasyon ve istikrarlı bir ortam yaratarak, reel kesimin öngörülebilir bir ortamda çalışmasını, büyümenin istikrarlı bir seviyede sürdürülmesini sağlamaktır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 65-65
2001 krizine girmeden önce, önceden belirlenmiş bant içinde dalgalanan kur politikası vardı. Yabancılar kaçmak istediklerinde hangi fiyattan dövizi alabileceklerini biliyorlardı. Çünkü Merkez Bankası bunu garantilemişti. Kurları baskı altına alarak enflasyonu indirme çabası birçok gelişmekte olan ülkede sonunda patladı ve bizim ülkemizde de aynı durum oldu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 67-67
Nitekim 2001 yılı Şubat ayında olan da buydu. Üç gecede 7 milyar dolara yakın bir nakit çıkışı oldu. Bir bakıma sindirim sistemi tersine dönmüş ve ekonomi yediği gıdayı kusmaya başlamıştı. Dilerim bu tür bir teste yeniden maruz kalmayız.” Hülya sabahtan beri devam eden dersin her dakikasında, sistemi çok daha iyi anladığını düşündü. Babası da hükümetin ekonomi programına güvenerek yatırım kararları almış ve dövizle borçlanmıştı. Karmaşık ve anlaşılmaz gibi görünen ekonominin çarkları artık gün gibi ortadaydı. Yabancılar paralarını alıp gitmişler ve bu ülke insanlarını krizlerle baş başa bırakmışlardı.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 68-68
Kalp kanı vücuda belirli bir basınçla pompalıyor. Dolayısıyla faizi büyük tansiyona, kur hareketlerini de küçük tansiyona benzetebiliriz. Vücutta genellikle her ikisi de aynı anda yükselme ve düşme eğilimindedirler. Ekonomide de faiz ve kur aynı yönde hareket eder. Faizler yükselişe geçmişse genellikle kur da yükselişe geçer.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 78-78
Daha önce bono ve tahvil almış yabancılar, seçim belirsizliği üzerine ellerindeki bonoları satıp, fiyatlarını düşürdüklerinde faizi yükseltiyorlar. Sonrasında ise ellerine geçen nakit ile döviz alıp ülkelerine gitmek istiyorlar. Çünkü kendi ülkelerinde bizim paramız onların işine yaramıyor. Bu durum dövize olan talebi artırdığı için, kurlar da yükseliyor. Sadece yabancılar değil, yabancıların hareketlerini izleyen bizim yerli fon sahipleri de bonoları satıp dövize geçiyor, kraldan fazla kralcı olabilirler ve güvenli limanlara geçmek üzere döviz pozisyonlarını artırabilirler. İşte bakın hem büyük hem de küçük tansiyonu artırdık.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 81-81
Şimdi asıl sorulması gereken soru şu: ‘Krizi çıkartan ana faktör acaba Anayasa fırlatılması mıydı?’ Şunu unutmayınız, borç verenler işler iyiyken sizlere istediğiniz kadar kredi açarlar. Adeta para yağar. Bu sayede yüksek getirilerinizden yararlanırlar. Ama işler bozduğu anda arkalarına bakmadan kaçarlar. Ayağını yorganına göre uzatmasını bilmeyen birçok ülkenin krizi hep buna benzer şekilde gelişmiştir. Kriz öncesinde cari açığın gayri safi yurt içi hasılaya oranı yüzde 5’e çıkmıştı. İşte bu örnekte de siyasi bir olay, krizi tetiklemiş ve ekonomi üzerinde reel sonuçlar doğurmuştur. Sonuç ise 2002 yılında, yüzde 9 ekonomik küçülme ve kişi başına düşen gelirin 3600 dolar seviyelerinden 2500 dolar seviyelerine inmesidir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 93-93
Aslında her ülkenin bünyesinde “kriz virüsü” ya da “mikrobu” bulunuyordu. Fakat bu virüs uygun ortamı kolluyor ve vücut güçsüz düştüğü anda harekete geçiyordu. Nezle ya da gripten hiçbir farkı yoktu. Yaz aylarında kimse grip ya da nezle olmazken, havalar değişmeye baş- ladığında vücutta bulunan virüsler ve mikroplar uygun ortamı bularak aktif hale geliyordu. Krizi önleyecek en önemli kalkanın, vücudu güçlü tutmak olduğunu daha seminer sırasında o keskin zekâsıyla anlamıştı. Zaten şu ana kadar okudukları da bunu teyit ediyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 116-116
Güngör URAS – MİLLİYET “Ekonomi Tetikçiliği” kapitalist sistemin ortaya çıkardığı yepyeni ve çok önemli bir “profesyonel meslek” dalı. Zengin ülkeler (Türkiye gibi) fakir ülkelere “Ekonomi Tetikçisi” gönderiyor. Ekonomi tetikçileri “uzman olarak” ülke sorunlarını inceliyor. Raporlar hazırlıyor, projeler geliştiriyor. Bu projelerin bir an önce yapılması gerektiğine kamuoyunu ve hükümetleri inandırıyor. Sonra da bu projeleri hangi firmaların yapabileceğini, hangi kuruluşların kredi verebileceğini söylüyor… Ülkenin gündeminde olmayan, önceliği olmayan projeler, öncelikli işler haline geliyor. Ülkeler teklif edilen kredileri (bir fırsat, bir nimetmişçesine) kabul ediyor. Sonuçta ülke, kendi önceliği olmayan projeler yüzünden büyük borçlar altına giriyor. Borçlanan ülke “Ekonomi Tetikçisi”ni yollayan zengin ülkeye “bağımlı” duruma geliyor. İşte o çizgiden sonra devreye zengin ülkenin politikacıları giriyor. “Bağımlı ülkeyi” istedikleri biçimde kullanıyor.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 118-118
Bu süreç krizi nasıl getirdi? “Fiyat kontrol sistemi” nedeniyle karaborsa arttı. Daha önce açıktan üretim yapıp, ürünlerini satanlar, fiyat kontrolleri nedeniyle yeraltı dünyasına indiler. Bugünkü deyimle kayıt dışı ekonomi hızla büyümeye başladı ve toplanan vergi miktarı hızla düştü. Millileştirilen tarım çiftliklerinin, maden ocaklarının ve büyük şirketlerin üretimlerinde verimlilik gerilerken, bu yerler “maaşını al ve yan gel yat” şeklinde, tam bir devlet çiftliğine dönüştü.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 124-124
Üretim birimlerini kamulaştırmak, verimsizliğe yol açarak büyümeyi yerle bir ederken, ihracat imkanlarını da ortadan kaldırıyordu. Dışarıdan gelen az miktarda para da verimsiz alanlarda yok olup gidiyordu. Serbest piyasa ekonomisine geçildiğinde yardıma koşanlar ve ülkeye oluk oluk para akıtanlar,
işlerin bozulmaya başladığını anladıklarında pılı pırtıyı toplayıp gidiyorlardı. Genellikle bunun ardından da kriz çıkıyor, sol veya sosyalist bir iktidar yönetime geliyordu.Ancak, bu iktidar yeteri kadar borç bulamadığı için, ya karşılıksız para basıp hiperenflasyon yol açıyor ya da işsizliği ve yoksulluğu artırıp seçmen tarafından alaşağı ediliyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 148-148
Hülya, Peru krizinden de önemli dersler çıkardı. Üretim birimlerini kamulaştırmak, verimsizliğe yol açarak büyümeyi yerle bir ederken, ihracat imkanlarını da ortadan kaldırıyordu. Dışarıdan gelen az miktarda para da verimsiz alanlarda yok olup gidiyordu. Serbest piyasa ekonomisine geçildiğinde yardıma koşanlar ve ülkeye oluk oluk para akıtanlar, işlerin bozulmaya başladığını anladıklarında pılı pırtıyı toplayıp gidiyorlardı. Genellikle bunun ardından da kriz çıkıyor, sol veya sosyalist bir iktidar yönetime geliyordu.Ancak, bu iktidar yeteri kadar borç bulamadığı için, ya karşılıksız para basıp hiperenflasyon yol açıyor ya da işsizliği ve yoksulluğu artırıp seçmen tarafından alaşağı ediliyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 148-148
Yatırımcılar kuzunun kalbine, filin hafızasına ve bir ceylanın bacaklarına sahiptirler. ” Dornbusch & Wender(1994
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 201-201
Üç önemli noktaya bakmak gerekiyor. 1. Reel kurlar tarihi en yüksek seviyelerindeyse, 2. Cari açık çok yüksekse 3.Büyüme kanadında zorlanma varsa, ülkenin parasının aşırı değerlenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bunların hepsi Meksika’nın kaçınılmaz gerçekleridir. Dolayısıyla sorulması gereken soru, bu dengesizliğin nasıl bir yolla giderileceğidir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 209-209
Tobin devalüasyon yüzde 10-15 mi yoksa yüzde 25 mi olsun tartışmalarının anlamsız olduğunu ve kurların serbest dalgalanmaya bırakılması gerektiğini belirtiyordu. Böylelikle ekonomi kendi kendini dengeye getirecekti.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 210-210
Eğer merkez bankası faizlerin yükselmesini istemezse, bu basınca karşılık olarak, piyasaya ek para çıkarmak zorunda kalacaktır. Fakat piyasaya çıkan para, ya dövize yönelecek ya da piyasaya talep olarak yansıyacaktır. Bu nedenle para miktarını artırmak tercih edilmeyecek bir seçenek olur. Tam tersini düşünelim; eğer merkez bankası faizlerin artmasına izin verirse, bu durumun iki kötü sonucu olur. Birincisi; büyük çapta faiz riski almış olan bankaların aktif-pasif dengelerini bozar. Bu nedenle faizlerin artırmanın da bir sınırı vardır ve bu artırım 3–5 puandan daha yüksek olamaz. İkinci olarak; faizlerin artması enflasyonun hedefler içinde kalmasına yardımcı olur ve döviz kaçışını azaltır. Aynı zamanda tasarrufları artırıcı etki yapar, fakat reel sektörü çok feci vurur. Paranın maliyetinin artması, tasarruf açığı nedeniyle zaten zor durumda olan reel sektörü sıkıntıya sokar. Bankalar artan faizler nedeniyle kredilerin kapatılmasını isteyebilir. Kaynak yaratmakta büyük zorluk çeken reel sektör hücreleri ölmeye başlar. İşsizlikteki artış ivmesi hızlanırken, büyüme oranları hızla beklentilerin altına geriler. Dün verdiğim cari açık denklemini hatırlayı- nız; eğer büyüme beklentisi düşerse, cari açık için sürdürü- lebilir rakam da aşağı inecektir. Cari açığın sürdürülebilirliğinin de tehlikeye girmesi, yabancıların kol kesip yüksek kurlardan bile kaçışını başlatır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 221-221
ülkelerde tutunabileceğimiz en önemli dal ‘güvenilirliktir’. Şimdi gelelim ‘serbest kurlar’ meselesine. Eğer açık enflasyon hedeflemesine gitmişseniz, döviz kurlarındaki artışlardan rahatsız olacaksınız demektir. Finansal teröristler bunu çok iyi biliyor ve ellerini ovuşturuyorlar. Çünkü kaçmak istedikleri anda, Merkez Bankası, kurların serbest- çe artmasına izin veremez. Eğer izin verirse enflasyon hedefini tutturamaz. Düşünün ki döviz kurları bir ayda yüzde 10–15 arttı. Bunun enflasyon üzerindeki etkisinin sıfır olacağını kimse iddia edemez. Gecikmeli olarak enflasyonu artırıcı etki yapacaktır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 223-223
Bu konu ile ilgili olarak son bilimsel makalem bu gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Kurlarda bir ay içinde yüzde 10–15 oranında bir artış olduğunu ve sonraki aylarda sabit kaldığını varsayalım. Yani sisteme bir kur artışı şoku verelim. Bu şok, ertesi ayki enflasyonu 0.50 ile 1 puan arasında artırıyor. Fakat izleyen ay bu etki 1,5 ile 2 puan arasına çıkıyor ve üçüncü ayın enflasyon oranını en az 1 puan artırıyor. Bunları Merkez Bankası da biliyor. Dolayısıyla döviz kurlarında ani artışlara, daha öncekiler kadar geniş davranamaz ve rezervlerinden satmak zorunda kalabilir.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 224-224
Merkez bankası faiz silahını kullandı. İlk dalga geldiğinde faiz silahı çalıştı ama ikinci ve üçüncü dalgalar geldiğinde bu silah çalışmadı. Zaten birçok ülkenin krizinde aynı durumun defalarca tekrarlandığını görüyoruz. İlk müdahale her zaman başarılı oluyor. Fakat ikinci atak geldiğinde, döviz rezervlerinin tükenmesi ya da kurların çok sert sıçramalar yapması engellenemiyor. Sonunda, her krizde olduğu gibi, hızlı devalüasyon, cari açığın hızla düzelmesine ve cari fazla verilmesine neden oldu, ama enflasyon ve faizler fırladı, büyüme negatif oranlara düştü, insanlar işlerini kaybetti.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 232-232
Eğer bir ülkenin dış borçları, bu borçların reel borçlanma maliyetinden daha hızlı artıyorsa, o ülkenin bunu sürdürmesi imkansızdı. Varsayalım ki dış borçlarınız her yıl dolar bazında yüzde 5 büyüyor olsun. Eğer dolar borçlanma maliyetiniz yüzde 5’ten fazlaysa, bunun sürdürülmesi imkansızdır.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 263-263
Kolayca dış borç bulan Asya ülkeleri bu paraları alıp yatırımlarda kullanıyorlardı, fakat bir sorun vardı. Eğer 100 lira borç almış ve 15 lira faiz ödeyecekseniz, bu paraya en azından 16 lira getiri sağlamalısınız. Aksi halde borcu borçla çevirmeye başlarsınız. İşte Asya’nın krizinin temelinde yatan asıl sebep buydu. Latin Amerika krizlerinden farklı olarak, kolayca para bulabilen savurgan bir hükümet yerine, savurgan bir özel sektör vardı. Hükümetler yüksek büyümeyi hedeflemiş ve özel sektörün önünü açmışlar, buraya para akıtan yabancılara adeta üstü kapalı garantiler vermiş ve “Korkmayın paranıza bir şey olmaz, olursa çaresine bakarız” demişlerdi.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 264-264
Özetlersek yabancılardan gelen para hisse senedine, emlak sektörüne ve tüketiciye kredi olarak gidiyordu. Herkes her alanda yatırıma girişmiş ve böylelikle yatırımın getirisi hızla azalmış ve kar marjları, borçlanma maliyetinin de altına düşmüştü. Tüketiciye verilen krediler kesildiği anda aşırı yatırım yapmış olan özel sektör borçlarını ödeyemeyecek duruma gelmişti. Dolayısıyla dışarıdan gelen paranın kesilmesi durumunda ekonomi duvara çarpacaktı.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 266-266
Şili’nin politikasını destekleyen ve başarılı olmasını sağlayan çok önemli bir başka uygulama da ülkeye giren parayı iki kısma ayırmasıdır. Direkt yatırım olarak gelen yabancı sermayeye bütün kapılar açıktır. Fakat ülkeye borç ya da portföy yatırımı olarak gelen paranın önüne engeller konuldu. Yani hemen kaçabilecek parayı istemediklerini ilan ettiler ve vergilendirdiler. Malezya da benzer şekilde süre tahdidi koydu. Belirli bir süreden önce ülkeden çıkmaya çalışan para üzerinden vergi alınıyor. Böylelikle özel sektörün de dış dünyadan hovardaca borçlanmasının önüne geçilmiş oldu. Vergiler nedeniyle, borç şeklinde ülkeye giren paranın maliyeti artıyor ve bu durum özel sektörün sağlıksız borçlanmasını önlüyor
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 273-273
Goldstein, çok ilginç bir noktayı öne çıkarıyordu. Özellikle Asya krizi sırasında bankaların emlak sektörüne verdiği kredilerde anormal artışlar vardı. Diğer kriz geçiren ülkelerde de emlak sektöründe hızla artan fiyatlar kriz sinyali olabiliyordu.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 290-290
Hülya konuşmasını sürdürdü, “Evet şaka yapmıyorum. Buna HIV diyorum çünkü İngilizce kelimelerinin baş harfleri böyle çıkıyor. Yani hiper-enflasyon virüsü, Hyper-Inflation Virus. Bu virüs aktif hale geldiği anda hiperenflasyon yaratıyor. Hiperenflasyon krizinin temelinde yatan en önemli unsur, hü- kümetlerin harcamalarını karşılıksız para basarak yapmasıydı. Latin Amerika’da 1970 ve 1980’li yıllarda ortaya çıkan hiperenflasyon krizlerinin ana sebebi, karşılıksız para basılarak devlet harcamalarının finanse edilmesidir. Fakat dünya, bu virüsü etkisiz hale getirmeyi başardı. Dolayısıyla Türkiye’de bu tür bir kriz yaşanamaz. Çünkü Merkez Bankası özerk ve Hazine para istedikçe para basmıyor. İkinci virüs ise DOM virüsüdür. Yani DOM-DOM kurşunu diyebiliriz. ‘Default Or Moratorium’ kelimelerinin birleşiminden türettim. Çünkü bu virüsü bünyesine alan ekonomiler ya default oluyorlar, yani borçlarını sürdüremez hale geliyorlar, ya da moratoryum ilan ediyorlar.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 294-294
Bol ve ucuz para 1990’lı yılların başında Asya ülkelerinde üretimi ve büyümeyi artıracak projelere gitti. Fakat daha sonra bu paralar verimsiz alanlara kaymaya başladı. Özellikle de tüketime ve emlak sektörüne akan bu paralar, emlak sektöründe balonların oluşmasına sebep oldu. Eğer yıllık yüzde 5 dolar faizi ile borç alıp, yüzde 5 bile getiri sağlayamıyorsanız, ya da borçlarınız, borçlanma maliyetinizden daha hızlı artıyorsa, bir yerde değirmenin suyu kesilecektir. Asya’da da böyle oldu. Güney Kore’de birçok firma sermayelerinin 300–400 katı borçlanmışlardı. Bunlar arasında sermayesinin 8 bin katı borçlananlar da vardı. Bu paralar geri istendiğinde, toprağa ve emlağa gömülmüş olan parayı geri getirmek imkansızdı. Bu yüzden Asya ülkelerinin hükümetleri özel sektörün borçlandığı yabancı paraları bütçeden karşılamak zorunda kaldılar ve kriz sonrasında bütçe açıkları gayri safi yurt içi hasılanın yüzde 15’ine kadar çıktı.
Para Harekati – Yasar Erdinc, pg. 296-296
İlk yorum yapan siz olun