Herkese selamlar. Çoğunuzun bildiği üzere SPK tarafından her yıl 22 mayıs finansal okuryazarlık günü olarak kabul edildi. Benzer uygulamalar ABD ve Kanada’da “Financial Literacy Month”, AB’de ise “European Money Week” gibi isimlerle kutlanıyor.
Peki buradaki amaç ne? Para yönetimi, yatırım, tasarruf ve risk kavramlarını ülkedeki herkes için teorik olmaktan çıkarıp gündelik yaşam pratiğine dönüştürmek.
Finansal özgürlüğe giden yolda “tasarruf + yatırım x zaman = bileşik getiri” formülünü çok konuşuyoruz. Fakat bu formülün ilk parçası, doğru finansal bilgi. O bilgi yoksa tasarruf da yatırıma dönüşmüyor, aksine enflasyon ve borç sarmalında yitip gidiyoruz.
Türkiye’nin Finansal Okuryazarlık Karnesi
*Kaynak: S&P Global Financial Literacy Survey (2014) **Kaynak: Borsa İstanbul, Fed Survey of Consumer Finances, Deutsche Aktieninstitut, UK ONS, JPX.
Chatgpt’ye finansal okuryazarlık karnemizi araştıran bir makale bulmasını istedim fakat son yayımlanan çalışma 2014 yılına ait. O tarihten beri OECD bünyesinde anketler yapılmış fakat ülkemiz bunlara dahil edilmemiş. 2014’ten beri finansal okuryazarlığımız artmıştır fakat elimde veriler olmadığı için bu rakamları kullanacağım. Hisse senedi sahiplik oranları ise 2025 güncel verilerini yansıtıyor.
Verilere göre;
- Finansal okuryazarlıkta dünya ortalaması %33 iken Türkiye %24’le alt dilimde. Gelişmiş ülkelerin çok gerisindeyiz. ABD’nin puanı %57, Almanya’nın ise %66.
- Bireysel hisse senedi yatırımı yapan yetişkin oranı da benzer: nüfusun yalnızca on kişiden biri bile değil. ABD’de bu oran %61 ile rekor seviyede.
- Son 1-2 yılda yatırım fonu piyasamız bir miktar derinleşti. Bunu MKK’nın rakamlarından görebiliyoruz. Mayıs 2025 itibariyle 5.5 milyon kişide yatırım fonu var. Tabi bunların tamamı hisse senedi fonları değil maalesef.
Bu tablo bize iki şey söylüyor:
- Bilgi açığı: Para, finans ve yatırım konularını eğitim sisteminde yeterince konuşmuyoruz.
- Piyasa derinliği sorunu: Geniş kitleler hisse senedi, tahvil veya fonla tanışmayınca sermaye piyasası da dar kalıyor.
Derinleşmeyen Sermaye Piyasaları
Sermaye piyasası ne kadar genişlerse şirketlerin uygun maliyetli finansmana erişimi o kadar kolay olur. Türkiye’de ise finansman dendi mi akla hâlâ banka kredisi geliyor. Bunun üç temel yan etkisi:
- Kısa Vadeli Kaynak Bağımlılığı – Şirketler uzun soluklu projeleri, kısa vadeli kredilerle fonlarken faiz ve kur riskine daha açık hâle geliyor.
- Yüksek Sermaye Maliyeti – Faizin baskın olduğu yapı, özsermaye maliyetini kredi faiziyle yarıştırıyor. Borçla büyümenin cazibesi artıyor.
- Kısıtlı Yatırımcı Perspektifi – Bireylerin servet dağılımı neredeyse tek kulvara (mevduat‑gayrimenkul) sıkışıyor. Portföy çeşitliliği oluşmuyor.
Peki bunun sonucunda ne oluyor? Makro düzeyde yenilikçiliği, girişimciliği ve büyümeyi frenleyen bir kısır döngüye girmiş oluyoruz.
Hanehalkı Perspektifi
Türk Lirası mevduat, yastık altı altın, döviz, gayrimenkul ve son yıllarda giderek popülerleşen kripto yatırımları. Tasarruflarımızın kabaca haritası bu şekilde. Burada yatırım bilinci devreye giriyor:
- Enflasyon korkusu tasarruflarımızı likit ve güvenli olduğunu düşündüğümüz araçlara yönlendiriyor.
- Oysa uzun vadeli sermaye piyasası enstrümanları enflasyona karşı gerçek değer koruma potansiyeli sunuyor.
- Finansal okuryazarlık eksikliği, riski yönetmek yerine riskten tamamen kaçmak refleksi yaratıyor. Borsa, tahvil-eurobond ya da yatırım fonları = kumar algısı hâkim olabiliyor.
Bu yüzden 22 Mayıs’ın mesajı hepimiz için önem arzediyor.
Tasarruf + Bilgi = Yatırım. Bilgi sadece belli bir zümrenin tekelinde değil; herkesin erişebileceği basit, anlaşılır kaynaklarla güçlenmenin mümkün olabileceğini anlatmamız gerekiyor.
FinTech ve FinX Çağı
Bugün bir aracı kurum hesabı açmak, uygulama indirmek kadar kolay. Robo‑danışmanlar, mikro yatırım platformları ve API’lerle çalışan fintech’ler sayesinde “yatırımın demokratikleşmesi” konuşuluyor. Fakat teknolojinin kolaylaşması, riskin doğasını ortadan kaldırmıyor:
- Dürtüsel al‑sat: Bildirimler ve anlık fiyat grafikleri, yatırımcılarda FOMO etkisini körüklüyor.
- Sosyal medya tavsiyeleri: X’teki “Bugün kaç hissemiz tavan olmuş?” tweet’leri ilgi çekici olsa da bilgi kirliliği yaratmaktan başka bir işe yaramıyor. Yatırımcılarımızın kısa vadede yüksek getiri beklentisi bu tarz hesapların çoğalmasına yol açıyor.
Enflasyon, Borç Sarmalı ve Eşitsizlik
- Enflasyon Karşısında Kayıp: Türkiye’de 2024 TÜFE ortalaması %52 civarındaydı. Vadeli mevduat, Para Piyasası Fonları (PPF) ve kısa vadeli borçlanma araçları fonlarının ortalama getirisi %55–60 aralığına çıkarak enflasyonu geçmeyi başardı. Bu da yüksek reel faiz verdiğimiz anlamına geliyor. Hisse senedi sahipliğinin 2022-2023 yıllarına göre düşmesinin bir sebebi de bu zaten.
- Borç Sarmalı: Tüketici kredisi faizleri %4‑5/ay seviyelerindeyken, hâlâ kredi kartıyla taksitli tatile giden bir kitle var. Finansal okuryazarlık eksikse bileşik getiri değil bileşik faiz yükü çalışmaya devam ediyor.
- Varlık Eşitsizliği: Sermaye piyasasına katılmayan kesim, servet oluşumunu gayrimenkul fiyatlarına veya ücret artışlarına bağlamış oluyor. Bu da gelir‑servet makasını açıyor.
Eğitim Sisteminde Finansal Yetkinlik
Bugün Türkiye’de finansal okuryazarlık dersi, ortaöğretimde seçmeli düzeyde işleniyor. İlkokulda sadece para nedir özelinde basit bilgiler veriliyor. Üniversitede ise genellikle işletme veya iktisat dışı bölümlere uğramıyor. Oysa konuyu yaş ve meslek bağımsız olarak herkesin içselleştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Finansal okuryazarlık bir temel beceri olmalı.– Tıpkı okuma‑yazma, matematik, dijital okuryazarlık gibi.
- Hayat boyu öğrenme – Kariyer ve gelir evrildikçe finansal ihtiyaçlar da değişiyor; finansal okuryazarlık mezuniyetle biten bir ders olmamalı.
- Rol modeller – Başarılı yerli yatırımcı örnekleri (örn. Borsa İstanbul’un mentorluk programları) daha görünür olduğunda öğrenme motivasyonu artıyor.
OECD ülkelerinin çoğu, ilkokuldan itibaren harçlık yönetimi, tasarruf kavramı ve basit oran hesaplamalarıyla başlıyor. Türkiye’de de SPK‑MEB iş birliğiyle 2025‑26 eğitim yılında benzer bir pilot program gündemde.
Sonuç
“En iyi yatırım, kendine yaptığın yatırımdır.” – Benjamin Franklin
22 Mayıs yalnızca bir “kutlama” değil, herkes için kişisel bir dönüm noktası olabilir. Başlamak için üç küçük adım öneriyorum:
- Aylık Nakit Akışınızı Kaydedin: Gelir‑gider listenizi bir kağıda dökün. Harcama alışkanlığınız gözünüze görünsün.
- Finansal Terimleri Öğrenin: Bileşik getiri, enflasyon farkı, risk primi… Her gün bir kavramı güvenilir bir kaynaktan okumanızı tavsiye ediyorum. Yapay zeka araçları da oldukça faydalı fakat kaynaklarını da sorgulamak gerekiyor.
- Küçük Yatırım Deneyimi: 100 TL de olsa bir yatırım fonu alın. Yatırımın küçüğü büyüğü olmaz, bir yerden başlamak gerekiyor.
Finansal okuryazarlık; bi şirketin finansal tablolarını, ev kredisinin amortisman tablosunu, maaş bordrosundaki vergi kesintisini anlamlandırma sanatıdır. Eğer bugün küçük, sürdürülebilir bir adım atarsak, yarın bileşik etki büyür, bireyden topluma uzanan bir refah dalgası oluşturur.
Her zaman söylediğim gibi sahip olduğumuz en değerli para birimi zamandır; bugünün bilgi yatırımı ileride bileşik getirinin mucizevi doğası sayesinde tahmin bile edemeyeceğiniz yerlere gidebilir.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Bay Tutumlu
İlk yorum yapan siz olun